Mardin'deki Süryani Tarihi

Süryaniler 4000 yıldır Mezopotamya 'da yaşıyor.Başka bir deyişle bugün Türkiye ,Irak ve Suriye devletlerinin bulunduğu bölgenin ilk sakinleridir.Kudüs’ten sonra Hıristiyanlığı kabul eden ilk müminlerde Antakya’da oturan Süryanilerdi. Süryani kilisesi Antakya’da kurulan bu ilk inananlar topluluğun mirasçısıdır.En eski kiliselerden biridir

Süryani halkının kökeni ile ilgili yoğun tartışma , özellikle Süryanilerin Ortadoğu'dan Avrupa ve Amerika 'ya göçünden sonra başladı . bu süreçte Süryanilerin kökeni konusu fazlasıyla öne çıktı..Fikirler ve fikir ayrılıkları ortaya çıktı.bir taraftan Süryani aydınlarının oluşturdukları ve adına 'Asurcu' dedikleri grup, diğer taraftan bunlara karşıt ve daha muhafazakar kanadı oluşturan ve kendilerini ' Aramici ' olarak niteleyen grup.Asurcular öncelikle siyasal bir toplum olma iddiasını taşıyorlar.Aramiciler ise Hıristiyanlık inancı temelinde birlik ve beraberliklerini koruma fikrini benimsemekte .Bunların dışında kalan bir grup tarihçi , Süryanilerin kökenini 'tüm eski Mezopotamya halklarına dayandırma eğilimindedir.Asurcular tarih tezlerini ,Mezopotamya’da imparatorluk kurmuş Asur ve Babil’e dayandırıyorlar. Aramiciler de aynı şekilde tezlerinde tarihlerini Mezopotamya da yaşamış Aramiler de bulmaya çalışıyor.

Ancak son yıllarda bu ayrım önemini giderek yitiriyor.Taraflar artık birbirini tümden reddetmiyorlar .Gruplar diyaloga açık duruma geldi.. her zaman olmasa da gruplar ortak paydalarda beraberce faaliyet göstermekten kaçınmıyorlar.

Aslında Asur,Süryani ve Arami ile anlatılmak istenen halk hep aynıdır.Eski Mezopotamya kültürünü taşıyan ,Hıristiyan olan ve Ortadoğu da Süryani (asuri) olarak tanınan halktır söz konusu olan.bu halk İran ve Irak da daha çok " Asur " adıyla tanınırken , Türkiye ve Suriye de aynı halk için "Süryani " adı kullanılıyor.Süryani kelimesi özellikle Hıristiyanlıktan sonra yaygınlık kazanmıştır ve Hıristiyan olan yukarı Mezopotamya halkını belirtir. Asurlu kelimesi ise İsa dan önceki yukarı Mezopotamya halkı için kullanılıyor.Başka bir deyişle Süryani halkının genel ve etnik kökeni belirtmek istendiğinde Asurlu , bu halkın özellikle Hıristiyanlıktan sonraki dönemi ile kilise tarihi anlatılmak istendiğinde "Süryani" denmesi daha anlamlı olur.

TARİH

Süryanilerin İsa’dan önceki tarihleri, eski Mezopotamya’daki milletlerin tarihidir.İÖ ki dönemde iki önemli olay yukarı Mezopotamya’daki halkların bölgeye daha da dağılmasına ve halkların birbirleriyle kaynaşmalarına yol açtı.Birincisi Aramiler in Mezopotamya ya sızmaları ; ikincisi ise Asur imparatorluğu ve sonrasında Babil devletinin yıkılması sonucunda oluşan yeni durum idi . Bu durum eski Mezopotamya halkları arasında büyük bir kaynaşma yaşattı. Çünkü yabancı bir güç vatanlarını istila etmiş ve onları tutsak etmeye çalışmıştı.Yabancı egemenliği altındaki bu halklar , aynı dili konuşuyor ( aramca nın lehçeleri ) benzer örf ve adetleri yaşıyorlardı.bu etkenler bu milletin kaynaşmasını hızlandırıyordu.

(Bu arada Suriye çölünde göçebe veya yarı göçebe bir hayat süren Aramiler İÖ 12.yy’ın başında Mezopotamya ya sızmaya başladılar.bu sızma çeşitli Arami kabilelerinin Fırat ile Dicle nehirleri arasına girmeye başlamalarınla başladı.Bu kabileler Asur bölgesinde bulunan kentlere baskınlar yapıyor, kent ve köyleri yakıp yıkıyor,halkı köleleştiriyor ve Asur şehirlerinden ganimetler topluyorlardı.Bu akınlardan korunmak için vadi ve ovalarda oturan halk dağlara kaçıyor ve kentlerin nüfuzu azalıyordu.Asurlu halk kuzey ve kuzey-doğu ( urmiye bölgesi) bölgelerine kaçıyorlardı.Fakat aramilerin bu saldırıları İÖ 10.yy da azaldı ve giderek yok oldu.Çünkü Mezopotamya ya yerleşen Aramiler aşama aşama yerleşik hayata geçtiler ve Asurlu halkla kaynaştılar.Aramilerin akınları da bundan dolayı sona erdi.Bu sırada Asur’da kendini toparlamış ve karşı saldırıya geçmişti.Ve daha İÖ 8.yy da Asur un saldırısı sonucunda , tüm arami devletçikleri ortadan kalktı.Böylece Aramiler Asur un siyasal otoritesi altında birleşmiş oldular.Bu durum Aramilerin Asurlular ile kaynaşmalarını daha da hızlandırdı.)

Hıristiyanlıkla birlikte bu halklar daha da kaynaştılar.Çünkü aynı dil ve benzer örf ve adetler yanında artık aynı dine de sahiptiler . böylece tüm eski halkların Asurlu, Akadlılar, Babilliler ve Aramilerin temeli üzerine yeni bir halk doğdu; Süryaniler.

Böylece büyük bir kaynaşma yaşayan bu halklar giderek dinsel ağırlıklı bir kültür yarattı..Bir yerde Hıristiyanlıkla birlikte eski Mezopotamya milletleri Hıristiyan inancın merkez olduğu bir kilise ve aynı zamanda bir millet ( Süryanilik ) oluşturdu.

YAZI

Bugün konuşulan Süryanice , doğu Aramca nın Urfa da gelişen ve konuşulan diyaleğidir.Tarihsel süreçte , politik ve dinsel nedenlerle bu da kendi içinde çeşitli lehçelere ayrıldı.

Bazı bilim adamlarına göre dünya dillerinin en eski dillerindendir.Süryanice , 6 tanesi ( b-g-d-k-f-t ) yumuşak ve sert olmak üzere çift telaffuza sahip olan özel işaretlerle bilinen toplam 22 harften oluşur.

Bugün Süryanice , Türkiye’de Turabdin ( Mardin-Midyat bölgesi ) İran’da Urmiye bölgesi ile Kuzey Irak , Suriye ve Lübnan’daki Süryaniler ile öteki bazı küçük topluluklarca konuşulmaktadır.

Ama şunu belirtmekte fayda var ; Türkiye’deki S üryaniler in ancak 1 I kendi anadilini okuyup yazabiliyor. Ve sadece 30 u yarım yamalak Süryanice konuşabiliyor.

EDEBİYAT

Süryani edebiyatında baskın olan dinsel öğelerdi; ama ilahiyat,kilise hukuku,dinsel törenlerde usul, mistizm gibi çok çeşitli konularda eserler verilmiştir.bunun yanında şiir,tarih,felsefe ve astronomi alanında yunanca dan Süryaniciye çeviriler yapılmıştır.

SANAT VE MİMARİ

Mezopotamya da yapılan arkeolojik kazılarda bulunan heykel ve rölyefler bu halkın sanat ve mimari konusunda önemli yapıtlar verdiğini gösterir.Ancak Hıristiyanlık , bu halkın sanat anlayışını da tümden değiştirdi.Gerçi yeni Süryani sanatının temeli eski Mezopotamya ve Helen sanatına dayanıyordu.Ama Hıristiyanlıkla birlikte önemli ölçüde etkilenmeler görüldü.Özellikle mimari,resim ve minyatür sanatı Hıristiyanlıkla birlikte önem kazandı ve bu alanda görkemli yapıtlar oluşturdu.

SÜRYANİ KİLİSESİ

Süryani kilisesi genel deyimiyle ,dinsel hizmet ve ayinlerinde Süryani geleneğine bağlı olan kiliseler kastedilmektedir.

Süryani kilisesiyle temel olarak şu kiliseler kastedilmekte; Süryani Ortodoks kilisesi ( Antakya patrikliği) ,Süryani Nesturi kilisesi ( doğu ve Asur’un kilisesi ) , Süryani Maruni kilisesi ( Antakya patrikliği ) , Süryani Keldani kilisesi ( Babil patrikliği ) , Süryani Katolik kilisesi, Süryani Melkit kilisesi ( Rum Ortodoks ve Rum Katolik patrikliği) ve Süryani Protestan kilisesi., yani etnik olarak kendini Asurlu (Süryani) gören bir kişi temel olarak bu saydığımız kiliselerden birine bağlı olan biridir.

KİLİSE VE KİLİSE İÇİNDEKİ İŞARETLER

KİLİSE YÖNÜ : Mesih’in doğudan geleceğinin bir simgesi olarak ,kilise yönü doğuya bakacak şekilde uzunlamasına inşa edilir.Günahtan ötürü kovuldukları ilk yurtları Adem bahçesi ne olan özlemlerinin ve Mesih in ikinci gelişi doğudan olacağının bir işareti olarak kilise bireyleri de yüzlerini doğuya çevirerek günlük dualarını yapmaktadırlar.

KİLİSENİN YAPISI : Mihrap ( madehho ) , Gude ( grupluk ) bölümü ve Hayklo ( dua ) bölümü olmak üzere üç ana bölümden oluşmaktadır.

Mihrap ( madehho ) , bazı kiliselerde metropolitin saygınlığı ve oturması için mihrap bölümüne bir kürsü konulmaktadır.Ayrıca bu bölümde belirli zamanlarda, özel anlamlar için açılıp kapatılan birde perde bulunmaktadır.Giriş bölümünün ortasında Süryanice de “ Gogulto “ ( cilcile ) denilen incil sehpası vardır.

Gude ( grupluk ) ; ruhani ve diakoslara özgü bölümdür.sağdaki peygamberler , soldaki Rab bin elçilerine işaret eden iki grupluktur.

Hayklo : üçüncü bölümde inanan topluluğun dua için hazır bulunduğu bölümdür.Genellikle bu bölümün bitişiğinde ( bazı kiliselerde ayrıdır ) cemaati dua ya çağıran bir de çan bulunmaktadır.

Kilisenin üç bölümden oluşması başlı başına bir anlam içermektedir.Mihrap bölümü insanın başını , grupluk iki ele , hayklo bölümü ise insanın göğüs ve ayaklarına birer işarettir . Çünkü baştaki akıl , insanı yaşam boyunca yönlendirmektedir.

TÜRKİYELİ SÜRYANİLER

Bugün 2500’ü güneydoğuda, 10 bini İstanbul’da olmak üzere Türkiye’deki Süryani nüfusu 15 bin civarındadır (Midyat ve İstanbul kiliselerindeki kayıtlar ile bu kilise yöneticilerinin sözlü olarak verdikleri rakamlar )

Türkiye dışişleri bakanlığının verdiği rakamlar ise 50 bin civarındadır

Süryanilerin tarihlerinde önemli bir yere sahip olan Turabdin ( Mardin- Midyat bölgesi ) günümüzde de farklı etnik ve dinsel temele sahip toplulukları bünyesinde barındırmaktadır.

Bölgenin nüfusunun çoğunluğu Müslüman olmakla birlikte , pek çok mezhep ve tarikatlara bölünmüşlerdir Süryaniler ise Hıristiyan dinine mensuptur.Ancak onlarda kendi içlerinde çeşitli mezheplere ayrılırlar.Büyük çoğunluğu Ortodoks mezhebine bağlıdır.Bunun yanında Keldani , Katolik ve Protestan mezheplerine bağlı olan Süryanilerde vardır.

NOTLAR

- İlk kez kiliseye müzik alan Süryanilerdir. 4.yüzyıl başlarında ve bayanlar vardı. Dünyadaki ilk ayini de Süryaniler yaptı.

- Dünyada günümüzde 5 milyon Süryani vardır. 3 milyonu Hindistan’da yaşar. Büyük bir kısmı da 4.yy ‘da Urfa’dan gitmiştir.

- Patrikhane 1932 Mardin deyrulzahfaran ‘daydı. Daha sonra Suriye Humus ‘a taşındı. Şimdi Suriye Şam’dadır.

- İstanbul’daki Süryani kilisesi Metropolit merkezidir.

- Secde: Eskiden günde 7 kere secde edilirdi.Şimdi 3 kere .7 secde vakit;sabah.kuşluk.öğlen.ikindi.akşam.yatsı.geceyarısı. Bunlardan kuşluk.ikindi.yatsı.sünnet diğerleri farzdır.Şimdi 3 kere secde edilen sabah.öğle.akşamdır.

- Kıble doğudadır.Çünkü Mesih’in doğudan geleceğine inanılır.Pazar ve Bayram günleri dışındaki secdeler rekatlıdır. 3x 3 =9

- Abdest yoktur. Bayanlar kiliseye girerken başını örter.

- Aziz Petrus’un arkadaşı Thomas ve kardeşi Atay Süryanilere Hıristiyanlığı yaydı.

- 3 tane oruçları vardır. 1.Bayram öncesi 15 gündür.Sadece zeytinyağlı yemek yerler.2.Büyük oruç Paskalyadan önce 50 gündür.Sabahtan öğlene kadar birşey yemezler.içmezler.Öğleden sonra da sadece zeytinyağlı yemekler yerler.3.Minova orucu 3 gün 3 gece hiçbir şey yemez ve içmezler. Genelde bayanlar tutarlar.

- Süryanilerde genel olarak 1 senede Meryem Ana. Doğuş.Ölüm olmak üzere 3 ana bayramları vardır.Ayrıca özel günlerde vardır.

- Papaz evlenebilir ama yükselemez.Metropolit ve Patrikler kesinlikle evlenemez ama yükselebilirler.

- Tek evlilik var.Boşanmak kesinlikle yok.Ancak zina veya ölüm sebeplerinden dolayı ayrılmak olursa 2 şahit ve bir dini görevli ile boşanabilirler.

- Metropolit ve Patrikler öldüğünde sandalyede oturtulup.ayin elbiselerinle ve o vaziyette gömülür.

- Süryanilerde Noel 25 Aralık’tır.Yasaklanmış yiyecek yoktur.

- Allah’tan şer’in gelmediğine inanırlar. Sünnet olmak yoktur. Günah çıkarma vardır. Manevi günahlar işlendiğinde ibadet ve oruçla, maddi bir günahta ise kilise veya bir hayır kuruluşuna bağış yaparlar. Allah’a iman ederler. Kıyamet gününden sonra İsa ile ebedi bir hayat olduğuna inanırlar.

Mardin Tarihi

Mardin Güneydoğuanadolu’da Mezopotamya ovasının bitim noktasını teşkil eden bir plato üzerinde bulunmaktadır.Tarih boyunca birçok uygarlığa ev sahipliği yapmıştır.

İ.Ö. 3000’lerde bu topraklar Hurilerin yurduydu.İ.Ö.16.yy’dan sonra , suriye’nin kuzey kesimine egemen olan Mittaniler’in yönetimine geçen yörede Hurri-Mitanni Devleti kuruldu.İ.Ö.14.yy’da Hititlerin elinbe geçen bu topraklar daha sonra Asur denetimine girdi.Aramiler’in yerleştiği yöre,İ.Ö.7.yy’da İskit,Kimmer ve Med ortak gücünün eline geçtiyse de , daha sonra Babil’e bağlandı.İ.Ö.6.yy’da Perslerin egemenliğine giren bu topraklarda İ.Ö.4.yy’dan sonra Makedonya ve Selevkos yönetimleri kuruldu.Yörenin Arami kökenli halkı İ.Ö.1.yy’da Abgarların ardından Dikran yönetimine girdi.İ.S. 38 ‘deHristiyanlığı ilk kez topluca benimseyenlerin bu yörede yaşayan halkın toplulukları olduğu bilinir.2.yy’da Roma’ya bağlanan yöre 4.yy’da Sasanilerin eline geçti.Bizanslılar ile Sasaniler arasında sık sık el değiştirdi.7.yy’da Müslüman Araplar tarafından fethedilip 11.yy’ın sonlarında Selçuklular tarafından alınarak ,Selçuklulara bağlı olarak kurulan Artukoğulları Beyliğinin Mardin kolunun merkezi oldu.Artuklu egemenliği döneminde Selahattin eyyübi’nin saldırısına direnip,14.yy sonu ile 15.yy başlarında birkaç kez de Timur ordularının saldırısına uğradı.Bir süre Akkoyunluların etkisine girip ,1507’de Şah İsmail tarafından alındı.1517’de Yavuz Sultan selim tarafından fethedilerek Osmanlı topraklarına katıldı.

Osmanlı yönetimi örgütünde ,Diyarbakır eyaletine bağlı bir sancağın merkezi olan Mardin kenti ,eski kervan ve savaş yolları üstünde önemli bir konaklama yeri haline geldi.

19.yy’ın ilk yarısında 2. Mahmut’un reform girişimlerine ayaklanan aşiret beylerinin gönderilen kuvvetlere yenilmelerinden sonra , Mısır valisi Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa komutasındaki ordu tarafından işgal edildi .1841’de Londra Mukavelenamesi ile Osmanlı İmparatorluğuna geri verildi.

İlin Tarihi

Mardin ve havalisine ait elde mevcut tarihi belgelerden en eskileri Asur Krallarından Birinci Adat-Nirari (yaklaşık olarak M.Ö.1305-1274) ve oğlu 1.Salmanastır (Yak.M.Ö.1274-1244)zamanlarına rastlar.Bu iki hükümdar devrinden kalma kitabelerde (Kaşairi) dağları adı ile bahsolunan mıntıkanın Turabidin, yani Mardin Midyat bölgesi olduğu bilinmektedir.Bu havali ile ilgili diğer bir coğrafi deyim de İzala’dır.Çivi yazılı tabletlerde ,daha sonra Roma ve Bizans kaynaklarından mardin-Midyat eşiğinin güney yamaçaları ,Mardin civarı çok muhtemel oalrak da Mardin dağı (İzala) tabiri ile ifade olunur.İzala, arapça eserlerde ‘Cebel al-İzal’ şekillerinde rastlanılmaktadır.

M.S.2.yy’da yunan yazarlarından Arianus ve Ptolemaeus da tesadüfi olunan Masios dağı tabiri ile yine Mardin-Midyat arasındaki coğrafi bölge işaret olunmaktadır .Bununla beraber Mardin’den iki defa bahseden yazar M.S.4.yy Roma tarihçilerinden Antaklaylı Ammianus Mercellinus’dur.

Mardin kelimesinin menşei hakkında çeşitli rivayetler vardır.1808’de Mardin’i ziyaret eden Fransız seyyahı A.Dubrey ve meşhur Avusturyalı tarihçi J. von Hammer Mardin’e eski yunan coğrafyacılarını Marde dediklerini naklederler.Hammer ayrıca ,İran hükümdarlarından Ardeşir (226-241) tarafından bu bölgeye Marde adlı bir kavmin yerleştirildiğini,şehre de bu sebeple şehre aynı ismin verilmiş olduğunu kaydeder. Arap tarihçilerinden Vakidi ise mardin adının(Matedin)’den geldiğini şöyle belirtir.Din isminde İranlı bir rahip gelerek Mardin dağı’nın tepesine yerleşmiştir.Orada ibadet ve vakit geçirmektedir.Zamanla şöhreti Horasan’a ve doğunun birçok ülkelerine yayılır .Bir gün Bizans İmparatoru Heraklius tarafından gönderilen bir kumandanın şimdiki Mardin kalesinin bulunduğu kısma inşa ettirdiği kaleye (Din öldü) manasına Matedin adı verilmiştir.

Evliya Çelebi Mardin’den (That’I Dara,yani Kal’a-i Mardin) başlığı altında bahseder.Kalenin Hazreti Yunus tarafından imar edildiğini, burada bulunan bir ejderin bizzat kendisi tarafından öldürüldüğünü bu sebeple bu yere (Küh-i Mar) ve şehre de Mardin isminin verildiğini yazar.

05 Eyl 2020 - 12:29 - Kültür & Sanat